FİLM BİLGİLERİ
İsrail'in 1948 yılındaki kuruluşundan bu yana Filistinliler sürgün yoluyla hem bireysel hem de toplu olarak topraklarından kovuldu. 1949 yılında kabul edilen Dördüncü Cenevre Sözleşmesi, işgal altındaki topraklarda yaşayanların toplu halde sürülmesini yasaklıyor.
Tehcir ya da insanların işgal altındaki topraklardan zorla çıkarılması, Uluslararası Ceza Divanı Roma Statüsü kapsamında da savaş suçu kabul ediliyor.
İsrail ordusu komutanları, İşgal Altındaki Filistin Topraklarında halen yürürlükte olan 1945 tarihli Savunma (Acil Durum) Düzenlemeleri uyarınca Filistinlileri sınır dışı edebiliyor.
1992 yılının soğuk bir Aralık gününde 415 Filistinli, Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde haklarında hiçbir uyarı olmadan çıkarılan sınır dışı etme emri çıkarılmasının ardından, İşgal Altındaki Filistin Topraklarından Güney Lübnan'a sürüldü. Sınır dışı edilecek kişiler, elleri kelepçelenip gözleri bağlanarak Güney Lübnan'a götürülmek üzere otobüslere bindirildi. Konvoy yoldayken birkaç saat bekletildi. Aradaki süre zarfında İsrail Yüksek Mahkemesi, sınır dışı etme kararlarının yasal olup olmadığını tartıştı, ancak mahkemeden çıkan karar hükümet kararının lehine oldu. Otobüsler Filistin'in kuzeyine doğru ilerlerken Lübnanlı yetkililer tarafından durduruldu. Lübnan topraklarına girişlerine izin verilmedi. Navaf El Takuri, İsrail sınırının beş kilometre kuzeyinde durdurulan o otobüslerden birindeydi. Otobüstekilerin Filistin'e yürüyerek geri dönmesine karar verilmişti.
Buruşuk yeşil yağmurluklu erkekler upuzun bir sıra halinde, soğuktan titreyerek yavaş yavaş sınıra doğru yürümeye başladı. Sınıra geldiklerinde ise soğuk havayı delen bir kurşun yağmuru ile karşılaştılar. İsrail askerleri sınırı geçmelerine izin vermedi. 400'den fazla adam, bu sahipsiz topraklarda, İsrail 'güvenlik bölgesi' ile Lübnan arasındaki Mercuz Zuhur Vadisi'nde sıkışıp kalmıştı. Burada bir yıl boyunca köhne, eğreti çadırlarda yaşamak zorunda kaldılar. Ateşin etrafında şiirler okuyarak avunmaya çalışıyorlardı. Ancak teselli bulmak için yazdıkları o dizeler kısa süre sonra bir değişim çağrısına dönüştü.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi İsrail'in bu uygulamalarını kınayarak, yapılanların Dördüncü Cenevre Sözleşmesi'ne aykırı olduğunu açıkladı ve sınır dışı edilenlerin tamamının bir an önce geri alınması çağrısında bulundu.
İsrail, sürgü ettiği Filistinlileri geri getirmek zorunda kaldı. Çoğu ailelerine geri dönerken, 17'si geri dönüş imkanı olmayacak şekilde sınır dışı edilmişti. Suriye'ye gönderilen Navaf El Takuri de onlardan biriydi. İsrail, babasının El Takuri'yi ziyaret etmesine on yıl izin vermedi. Annesi ise oğlunu 20 yılda ancak dört kez görebildi.
El Takuri o günlere dair şunları anlatıyor: "Sanki tüm aile zorla sürülmüş gibiydi. Birbirimizden ayrıldık. Oğlumdan ayrıldığımda beş aylıktı. İki yaşına kadar göremedim. Beni görünce amcası sandı."
İlk tehcirden yaklaşık on yıl sonra, İkinci Filistin İntifadası sırasında yine bir toplu sınır dışı etme operasyonu oldu. 2002 yılında İsrail, 38 gün boyunca işgal altındaki Batı Şeria'nın Beytüllahim kentindeki Doğuş Kilisesi'ne sığınan birkaç Filistinli ile ilgili bir anlaşma yaptı. ABD'nin aracılığıyla imzalanan anlaşma uyarınca, içlerinden 39'unun Avrupa ve Gazze Şeridi'ne sürülmesi karşılığında, kiliseye sığınan Filistinlilerin İsrail kuşatması altındaki kiliseden güvenli bir şekilde çıkmasına izin verildi.
2011'de Hamas ile yapılan bir anlaşma kapsamında ise İsrailli asker Gilad Şalit'in serbest bırakılması karşılığında 180 Filistinli mahkum serbest bırakılıp sınır dışı edildi. Sınır dışı edilmek, aileleri ve sevdikleri ile aralarına giren kalın hapishane duvarlarını aşıp oradan kaçmaya can atan mahkumlar için umut demekti, ama bir araya gelmenin de bir bedeli vardı.
Sınır dışı edilerek Türkiye'ye gönderilen Tayser Sabih, o günlere dair bir anısını şöyle aktarıyor: "Otobüste bir mahkum bana '20 yıldır hapisteydim, ama hiçbir zaman evimden uzak hissetmedim. Şimdi sürgün edilmenin ne demek olduğunu anladım' demişti."
Sürgün edilenler şimdilik yabancı ülkelerde hayatlarını sürdürmeye çalışıyor ve fiziken çok uzakta olsalar kalben Filistin için mücadeleye devam ediyorlar.
BAHEA NAMOOR
Yönetmen
İNTİFADA
İDARİ GÖZALTI
SINIRLAR
TOPLU CEZALANDIRMA
İŞGAL ALTINDAKİ TOPRAKLAR
FİLİSTİN YÖNETİMİ
KEŞFETMEK İÇİN KELİMELERE TIKLAYIN
EKİP
İNSANLAR
YILLAR
TANIMLAR
YERLER
FİLMİ İZLEYİN
YÖNETMEN
BAHEA NAMOOR
YÖNETMEN YARDIMCISI
MOHAMMED ALHAJ YASEEN
SABA SHARQAWI
KAMERAMAN
YORAI LIEBERMAN
HANNA ABU SAADA
EDİTÖR
WALID ALALARI
MÜZİK
NAJATI AL-SULOH
YAPIM ŞİRKETİ
VISION, JORDAN
YÖNETİCİ PRODÜKTÖR
RAWAN DAMEN
YAPIM YILI
2014
AL JAZEERA TÜRK TARAFINDAN TÜRKÇEYE UYARLANMIŞTIR – 2015
© TÜM HAKLARI AL JAZEERA'YA AİTTİR.
Navaf El Takuri, o günleri şöyle anlatıyor: "Bir yönetim komitesi kurduk. Çadırlardan bir dükkan ve namaz odası yaptık. Kendi üniversitemiz bile vardı.”
Sahipsiz topraklara zorla sürülmek, oradakilerin çoğu için bir araya gelerek medyanın dikkatini çekecek ve İsrail'i hatasından döndürecek bir protesto hareketi başlatmak için fırsat oldu. İsrail'in Filistinlileri toplu olarak sınır dışı etmesi ya da birçoklarının söylediği gibi toplu halde cezalandırması artık uluslararası bir hikaye haline gelerek ters tepmeye başlıyordu.
"Utanç verici bir durum muydu? Elbette. Mercuz Zuhur 'da kameralar önünde protesto yaptılar" diyor İsrail Dışişleri Bakanlığı'ndan Yigal Palmor.
© AL JAZEERA MEDIA NETWORK, 2022